1. Anasayfa
  2. Genel

Evrenin ne kadarını biliyoruz? Nasıl Bilim yapıyoruz?

Evrenin ne kadarını biliyoruz? Nasıl Bilim yapıyoruz?
0

Selam olsun,

Birgün gelecek ve tüm evren hakimiyetimiz altına… yok artık dediğinizi duyar gibiyim. Eğer yok artık demeden “evet, devam et. Yaşasın istila!” diye naralar atarak okuduysanız durum çok tehlikeli.

Şimdi evren konusunda biraz haddimizi bildirecek bilgiler ve elbette bu bilgiler ışığında şekillenen düşüncelerimizi masaya yatıracağız. Masanın üzerindeki ağırlık köprüleri yıkacak tonajda olsa bile Naim Süleymanoğlu gibi bu ağırlığı kaldırmaya çalışacağız.

Detayına girmeden Karanlık Enerji ve Karanlık Madde evrenin %96’sı geri kalan bizlerin vakıf olabileceği %4 ise gezegenler, galaksiler, yıldızla, gazlar ve tozlar… Biz evreni istila etmeye niyetlenen insanlar Evrenin %4’lük kısmının %1’ne bile yayılamayız. Hatta %4 lük alanın %0001 ne bile.

Benim de sizler gibi canım sıkılıyor elbette. Galaktik bir federasyonumuz olsun, rakip galaksiler olsun biz oradakilerle bir savaşa girelim ve galaksilerini ele geçirip ganimetleri paylaşım. İnsanoğlu her zaman rekabet edip hakkı ya da hile hülle yoluyla galip gelmekten büyük haz almıştır. Sen hiç salt bilgi için bilimsel çalışma gördün mü Abidin?

Tüm bilimsel gelişme sürecimiz savaş dönemlerinde, savunma sanayinin gelişmesi adına ve diğer ülkelere ekonomik ya da silah teknolojisi olarak üstün gelme isteğimizle orantılıdır. Elbette özel kişileri istisna zırhıyla kuşatıp onları eleştirilerimden muaf kılıyorum.

İlk uzaya çıkılması ya da Aya ayak basılmasının amacı bilginin kendisini elde etmekten ziyade diğer ülkelere üstünlük sağlamak ve ilk uzay çalışmaları uzaya yerleştirilecek nükleer bombalarla diğer ülkeleri baskı altına alabilmek üzerine ilerliyordu.

İnternet bile USA savunma bakanlığının temelini atmasıyla hayatımıza girmedi mi? Elbette USA savunma bakanlığı bu çalışmayı interneti yaygınlaştırmak ya da insanlara bir teknoloji sunmak adına değil ülkenin savunmasını güçlendirmek adına çalışmasını yapıyordu. Sonuç bazen istedikleri kaba sığmayıp taşıyor, bizlerde kaptan taşanlardan faydalanıyoruz elbette.

Bazen bu düşüncelerde gezerken kendime şu soruyu soruyorum; “Bilimsel çalışmalarda yarışmak, ekonomik ve teknolojik üstünlük kurmak yanlış bir şey mi?” Düşündüğümüzde birileri bilimsel çalışmalara kaynak arıyor, bu çalışmalar için insan yetiştiriyor ve yıllarca sürecek bütçeden kaynak aktarımları yapıyor. Birileri böyle yaparken birileri de günlük hayatta kalmaya odaklanıp sistemini buna göre kuruyor, insanları yoksulluğa itip eğitimsiz kalmalarını istiyor ki daha rahat yönetebilsin. Şimdi bu durumda bilime zaman, bütçe ve insan kaynağı oluşturan bir devlet ile ilkel kalmakta ısrarcı olan bir devletin eşit teknoloji, ekonomi ve bilgiye sahip olması söz konusu olmayacaktır. Peki, o zaman neden üstünlük kurulmasını sorguluyorsun diyebilirsiniz.

Benim sorguladığım şey çalışan ile çalışmayanın eşit bilgiye sahip olması üzerine değil. Bilimsel çalışmaların temeline üstünlüğün yerleştirilmesidir. Bunu sadece etik olarak konu etmiyorum zira daha önemli sorunlara neden olduğunu düşünüyorum.

Birçok bilimsel çalışma bütçe ayrılması adına çalışmayı yaptığı kurum/kuruluş/ devlet tarafından kabul edilecek şekilde projelere yönelmekte. Bazen bile isteye bu şekilde bazense istemsizce ama mecburi istikamet olarak bu şekilde bilimsel çalışmalar üretiyoruz. Bilim insanlarını eleştirmek adına yazmadım zira hiçbir şey yapamamaktansa en azından bu şekilde projelerle ikincil ya da üçüncül getirileri ile bilime katkı verebiliriz düşüncesini savunmaları kayda değer.

Bu şekilde bilimsel çalışmaların eksi yönünü bir örnekle anlatmak isterim.
Bir at düşünün… Klasik bir at gözlüğü takıyoruz. Sağına ve Soluna çitler örüyoruz ve haydi koş ilerle diyoruz. At ilerleyecektir ama mecburi bir istikameti var ve sadece o çitler arasında ileriye doğru gittiği dar alanda koşacaktır. Çitlerin ardını düşünerek koşacağı aşikâr.

Bizim insanlık olarak zirvede olan teknolojilerimizi düşünelim…
Tamamına yakını savunma sanayi için yapılan çalışmalar ya da politik, ekonomik üstünlük kurmak için sahip olduğumuz teknolojide çok hızlı ilerliyoruz. En gelişmiş araçlarımız askeri araçlar, en güçlü uçaklarımız savaş uçaklarımız, hepimizin telefonunda olan harita ve uydu uygulamalarının bile temeli güvenlik, istihbarat temelli geliştirilen çalışmaların devamı.

Buna karşın en temel ve önemli konularda teknolojik olarak saydıklarımız kadar hızlı ilerleyemiyoruz. Bunun temel nedeni eleştirdiğim bilimsel çalışmaya bütçe alabilmek için bütçe alınacak devletin çıkar sağlayacağı şekilde projeler üretme eğilimi. Birçok üniversitede sadece bütçe almak için projeleri düzenleyen ekiplerin bulunması laf olsun diye değil.

Eleştirdik iyi güzel ama çözüm önerin nedir? Diye kendime sorduğumda aklıma güzel bir çözüm geliyor aslında. NATO ya da Birleşmiş Milletler mantığında bir Bilim Birliği kurularak her ülkenin yıllık bütçesinden %1 vermesiyle yönetimi her ülkenin bilim insanlarından oluşacak heyetlerle yönetilecek bu birliğin siyasetten arındırılıp salt bilgi için bilimsel çalışmalar yapması sağlanabilir.

Biliyoruz ki bu at gözlüğü ve etrafımızı saran çitlerin içinde sadece çitlerin arasında kalanlar hakkında bilgimiz gelişiyor. Bomba yapmak için harcanan zaman, bütçe ve insan kaynağının karanlık madde ya da karanlık enerji alanında olması gerekir.

Her bulduğumuz yeni bir parçacık ya da teknoloji olduğunda ilk işimizin bunu nasıl silaha çevirebiliriz olmamalı.

Bunlar için öncelikle bilimin anne baba evinden harçlık almayı bırakıp kendi ayakları üzerinde durması gerekiyor diye düşünmekteyim.

Paylaş
İlginizi Çekebilir

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir