Selam olsun,
Aylardan aralık ve kar yağışları ülkemizi esir almaya başladı, valilikten yapılan açıklama… İklimin esir aldığı bir zihnim olduğu için kendimden utanıyorum ve bu utancı sizlerle paylaşmakta bir beis görmüyorum. Utanmak insani bir duygudur. Aşk gibi, korku gibi, sevgi gibi ya da mutluluk gibi…
Kamu spotumuzu patlattıktan sonra mevzumuza bir u dönüşü çekiyoruz.
Biliyorsunuz ki uzayda canlı ararken mülakat sistemi değil kriterler sistemi ile ilerliyoruz. Bu kriterlerden birisi gezegenin yıldızına olan mesafesi. Eğer gezenin yıldızına olan mesafesi suyun sıvı halde bulunacağı aralıkta ise “burada yaşam araştırılabilir” demekteyiz. Berlin duvarından daha sağlam bir önyargı duvarı inşa ediyor olabilir miyiz? Benim fikrime göre bu duvar inşası çok olası bir durum.
Daha önce bilimde insan beyni ile sınırlı olduğumuzu detaylıca anlatmıştım. Yaşam konusu bundan bağımsız bir konu değildir. Yaşam olabilir dediğimiz zaman kendi dünyamızda oluşan yaşamı ve şartları aradığımızın altını kalın fosforlu bir kalemle çizmek isterim.
Dünyamızın şartlarını atmosfer, manyetik alan, suyun sıvı olarak bulunması, tepkimeler olarak kısır bir tanıma sığdırdığımızı kabul edelim. Biz, bu kriterlere uyan gezegenleri arıyoruz ama burada temel bir mantık hatası yapıyoruz. Evet, iddialı bir itiraz yapıyorum ama bir sorun “neden yaptın maho” diye.
Dünyamıza şuan komşu gezegenlerdeki gibi asit yağmuru yağmaya başlasa ve komşu gezegenlerdi fırtınalar, depremler ya da 2000 dereceden -400 derece hızlı sıcaklık değişimleri yaşanmaya başlasa dünyadaki canlılık son bulabilir. İyimser bir yaklaşım oldu değil mi? Bildiğimiz anlamda yaşam son bulur. İşleri biraz kızıştırıp komşu gezegenimiz… Hayır, bir gezegen uydurma hakkımı kullanmak istiyorum. Serter Gezegeni – Galaksinin göz bebeği! Sloganım bile hazır. Şimdilik bildiğimiz bir gezegenden devam edeceğim ama uydurduğum gezegenimle ilgili ayrı bir yazı yazma hakkım saklıdır.
Satürn’ün uydularından birinde dünyadaki yaşamı yok edilecek seviyede asit yağmurları var ve bu yağmuru dünyamıza getirirsek yaşam son buluyor. Burada kritik bir soru sormamız gerekiyor. Eğer bu uyduda bir yaşam varsa bizim dünyamızdaki canlılık için gerekli hatta şart olan oksijeni bu uyduya götürürsek orada olan canlıları yok etmiş olmaz mıyız? Bu durumda dikkat etmemiz gereken durum canlılık için gerekli şartlar aslında değişkendir. Bunu dünyamızda küçük ölçeklerde her zaman görüyoruz aslında. Aynı dünyada yaşamamıza rağmen bir balık için yaşam kaynağı olan şartlar bizim için ölümcül olabilir. Asitin içinde yaşayabilen canlılar bile var dünyamızda. Bu bilgiler ışığında şöyle bir cümle kurmam gerekiyor. “Aynı gezegendeki canlılar için bile gezegendeki yaşam şartları aynı değilse, neden canlı arayışlarımızda sadece dünyamıza benzer gezegenleri önceliyoruz?”
Bütüncül mantık uygulamamız lazım ki konuya biraz daha nüfuz edebilelim. Dünyamızda oksijen varsa, oksijen üreten ve oksijenin karşıtını tüketen bir şey olmalı demek gibi. Eğer bulutlardan su yağıyorsa demek ki bu gezegenin yüzeyinde su var ve güneş ışınları suyun buharlaşıp yok etmiyor demek gibi ama yetmez. Burada canlı varsa biyolojileri oksijen tüketmek üzerine olmalı zira aksi durumda yaşam son bulmuş olmalı. Bu şekilde bütüncül yaklaştığımızda eğer asit yağmurlarıyla, yoğun gazlarla dolu bir gezegeni değerlendiriyorsak bizim gibi yaşamı aramak yerine burada oluşabilecek yaşam türleri üzerine ağırlık vermemiz daha gerçekçi olacaktır.
Evrenin kaynakları sınırlı değildir. Evren sadece bizim yaşam türümüzü meydana getirdi demek biraz egosal rahatsızlık gibi geliyor. Bizim yaşam olma olasılığı yok dediğimiz birçok gezegende o şartlara uygun canlıların olabileceğini göz ardı etmememiz gerekiyor.
Yapılan birçok araştırmada ve bulunan fosillerde dünyada bir dönem canlılığın bizim gibi oksijen değil karbondioksit ile yaşadığını ortaya koymuştur.
Bu yazıyı yazma amacım sadece bu konuları düşünürken farklı pencereler olduğunu parmaklarım klavyeye çarptıkça hatırlatmaktan ibarettir.