Selam olsun,
Geçen yazımızda değindiğimiz göktaşlarına devam edeceğim ama tekrara düşmeden. Bu gökte uçuşan taşların önemi ve etkileri o kadar çok ki yazdıkça yazası geliyor insanın. Bu sefer hangi etkisini konu edeceğim? Göktaşlarında uzaylılar gizleniyor gibi bilimkurguya girmeyi düşünmüyorum, daha çok somut gerçekliklerden ilerleyeceğim.
Dünyaya çeşitli yıllar verilse de ortalama 60 65 milyon yıl önce düşen göktaşı neticesinde dinozorların nesli tükendi. Bunu hepimiz biliyoruz. Bu arada TDK nın ilgili maddelerinin en komik fıkralarında dinazor değil dinozor olarak yazılacağı net bir biçimde yazılır. Taş madeninde çalışan çakmaktaşın dino isimli yaratığından aklınıza gelebilir.
Bu dinozorların yok olmasının göktaşı ile ilgisini biraz açmak lazım zira aynı göktaşı bugün dünyamıza çarpsa bizimde soyumuz tükenir gibi bir inanış var. Cümlenin yapısından bunun böyle olmadığı ortaya çıkıyor ama anında zihnimizde neden sorusu büyük puntolarla beliriyor. Koca koca dinozorlar yok olmuşken biz neden olmuyoruz?
Dinogilleri yok eden şey dünyaya çarpan göktaşının yakıp yıkması değildi. Elbette bu bir kısım Dinoları yok etti ama soyun tamamen ortadan kalkmasının nedeni göktaşı değildi. Göktaşı düştükten sonra atmosferi kaplayan toz bulutları yüzünden bitkiler yok oldu, bitkilerin yok olmasıyla otçullar yok oldu, otçulların yok olmasıyla etçiller yok oldu. Bununla sınırlı kalmadı etçiller yok olunca birçok bakteri yok oldu vs. Canlılık en büyükten küçüğe kadar birbirine bağlı ilerlediğinden zincirleme olarak bir süreç içinde bu canlılar dünya üzerinden silinip gitti. Arabalarımıza benzin olmak dışında pek bir hatıraları kalmadı diyebiliriz, üç beş kemik dışında.
Aynı göktaşı bugün dünyamıza çarpsa ne olur dersiniz?
Çarptığı ve civar bölgelerde büyük canlı kaybına neden olacaktır. Çarpışma bölgesine göre 100.000.000 canlıda yok olabilir 1.000.000.000 canlıda hatta 5.000.000.000 canlıda. Dinogiller gibi soyumuz kurur mu? Kesinlikle hayır! Bizler gelişmiş canlılarız mutlaka bir çözüm yolu bulur dinozorların kaderini paylaşmak durumunda kalmayız. Özellikle çinin yaptığı yapay güneş çalışmalarını düşünürsek insanlığı ayakta tutacak birçok yol bulabileceğimizi görürüz. Dinolar gibi ot arama telaşına düşmek yerine balığa yönelebiliriz. Seralar kurabiliriz ki bizler Dinolar gibi ot çıksın da yiyelim diyen canlılar değiliz, ekebiliriz, yetiştirebiliriz ve alternatif gıdalar üretebiliriz. Orta ya da uzun vadede atmosferi temizleyecek yollar bulabiliriz. Uzaya çıkabilen, toz bulutlarını yok etmesi için bulutlara gerekli materyalleri atabilecek teknolojiye sahip bir medeniyetiz.
Tabi ki çok kayıplar veririz, çok zorluklar çekeriz ama bir yolunu bulabilecek zekâ ve teknolojiye sahibiz.
Peki, bu durumu yaşayıp tecrübe etmeye lüzum var mı? Dosta gider bir araba ilanı gibi oldu ama sorunun yanıtı bu tecrübeden edineceğimiz bilgiden daha fazla şey öğretiyor bizlere. Bugün NASA nın dünya yörüngesine yakın geçen göktaşlarını incelediğini biliyoruz ve yörüngelerini belirlediği 30.000 ne yakın göktaşı tespit ettiğini biliyoruz. Bu bilgiyi gizli kaynaklarım olsa keşke onlardan alsam, ayrı bir hava katardı ama açık kaynaklarda ulaşabileceğimiz bir bilgi parçası olduğunu itiraf etmeliyim. Bu 30.000 göktaşından 3.000 ne yakını ise dünyaya görece yakın geçiyor. Görece dememin nedeni 1.6 – 2 milyon km uzaklıktan geçmesi. Evren ölçeğinde dibimizden ancak dünya ölçeğinden çok uzağımızdan diye ele alabiliriz. Ele aldığımız an avucumuzda patlamaya namzet bu göktaşını mevcut teknoloji ile 4 5 yıl öncesinden yörünge hesapları ile belirleyebiliyoruz. Bunlar pek tabi yaklaşık 750 metre ila 1 km arasında olan göktaşları.
Bundan ufak göktaşları dünyamıza sürekli çarpıyor ancak yapısına göre atmosferimizde ya parçalanıyor ya da yok oluyor. Bu durumun istisnaları olabiliyor zira yapısı buz olan, taş olan bir göktaşı kolay parçalanıyorken yapısı daha ağır elementlerden oluşan göktaşları daha ağır hasar verebiliyor. Tespit edilen boyutların altında olan göktaşları dünyaya çarpsa bile verecekleri zarar kıtasal boyuttan ziyade ulusal boyutlarda olabilir. Çok dikkate almaya gerek yok zira biz bir canlı soyunu tamamen yok edecek göktaşları üzerine düşünüyoruz.
Bir canlı soyunu yok etmeyi kafasına koymuş serseri göktaşlarını dünyaya çarpmadan önce belirleyebileceğimiz için yörüngelerini değiştirme girişimlerimiz olacaktır. NASA nın bu konuda dünya savunma departmanı kurması biraz sulandırıldı. Uzaylı istilasına karşı olduğu gibi tuhaf fantezilere kaydı konu ama aslında kuruluşun temelinde çarpışmalar yani göktaşları yer almakta. Bununla ilgili denemelerde yapıldı, yapılıyor. Yörüngesi belirlenen göktaşlarına dünyadan atılan roketler ile ne kadar bir sapma sağlandığı, atılan roketin x katı kadar atılsa ne kadar sağlanacağı hesaplamaları yapılmakta.
Yapılan çalışmalar bize dünyaya canlılığı bitirecek çapta bir göktaşının çarpma olasılığın milli piyangonun bize çıkma olasılığından daha fazla olduğunu söylese bile bu piyangonun birine illaki çıktığı gerçeğini de göz ardı etmemiz gerektiğini gösteriyor.
İnsanın içinde olduğu bir dünyanın dinozor arkadaşlar gibi yok olması oldukça zor bir ihtimal.
Güneşimiz hesaplar hatalı değilse 4.5 milyar sonra genişlediğinde dünyayı içine alacak ve yok edecek ama 4.5 milyar sonra insanlık dünyaya hapsolmuş bir medeniyet mi olacak dersiniz? 300 yıl önce araba yoktu şimdi marsa uzay mekiği yolluyoruz. Sadece 300 yıllık gelişme bu ise sizce 300 değil 3,500.00.000 yıl sonraki gelişmişliğimiz ile evrenin başka bir köşesinde canlılığı devam ettirmemiz çok mu tuhaf olur?
Benim yaptığım hesaplara göre…
Çok havalı oldu ama yaptığım bir hesap yok sadece aklımın ve mantığımın ortaya koyduğu sonuç itibari ile evrensel boyutta bir yok oluş olmadıkça insanlığın yok olacağı ihtimaline çok ama çok uzağım. Nereden bakarsanız 40 50 ışık yılı uzaktayım diyebilirim.