Selam olsun,
ESA eski bir görevi tekrardan canlandırarak günümüzün öne çıkan başlığı olan Yapaylığı gündemine alıyor. Bizim yapay zeka modelleriyle ilgisi yok aslında sadece yapay kelimesi geçince böyle bir giriş yapasım geldi. O kadar hakkım olsun.
ESA ile NASA arasında kaldığımda nedense ESA’yı çok daha entelektüel bulurum. Çalışmaları, amaçları ve dert ettiği meseleler çok daha değerli geliyor. NASA’nın yaptığı çok değerli çalışmaları değersiz görmüyorum elbette sadece tarz ve önceliklerden yola çıkarak bu değerlendirmeyi yapıyorum.
Konumuz olan ESA’nın yapaylık içerek çalışmasına dönersek…
Malumunuz güneş tutulmaları canımız istediğinde araştırma yapacağımız bir konu değildir. Görece uzun süreler bekleyerek kısa süreli gözlemler ve çalışmalar yapabildiğimiz durumlardır. Hal böyle olunca ESA bu iş böyle Güneş ve Ay’ın keyfine bırakamayız diyerekten yapay güneş tutulması çalışmasını başlatmıştı. Proba – 3 adındaki bu çalışma çok kısa sürede haftalar mertebesinde uzaya fırlatılacak uzay araçlarıyla başlamış olacak.
Bu çalışmanın temeli iki farklı uzay aracına dayanıyor. Birinci araç, arkasındaki ikinci aracı gölgeleyerek küçük güneş tutulması sağlayacak. Birinci aracın arkasında kalan aracın güneş tutulmasının etkilerini ölçeceği gibi güneşin çok ayrıntılı ve detaylı resimlerini çekeceği öngörülüyor.
Bu çalışmalar sadece uzayı keşif serüvenimizle ilgili değil. Bunun yanında dünyamızın güneş tutulmasıyla ne ölçüde etkilendiğini ortaya koymak adına önemli bir çalışma.
Bu çalışma sayesinde iki yıl boyunca günde ortalama 2 güneş tutulması toplamda ise 1200 – 1700 güneş tutulması incelenecek ve bilgi toplanacak. Bunun önemi ise bir güneş tutulmasında dünyaya etkisi ile 1000 güneş tutulmasında biriken etki olup olmadığı gibi detaylı analizler için ciddi bir data ortaya koyması olacaktır. Dünyamızın dönemsel olarak soğuma – ısınma gibi ya da şiddetli fırtınalara kadar alt etkileri incelenmiş olacaktır.
Bu tip çalışmaların etkisi genelde direkt olarak yaptığı çalışmaya etki etmez. Olumlu etkileri genellikle dolaylı olarak onlarca belki yüzlerce alt konu/durum için yol açıcı yenilikler sağlar. İlerleyen ve gelişen bu alt çalışmalar ise bir süre sonra yapılan bu çalışmayı ilerletecek teknolojiler ve bilgiler ortaya koyar. Bilimi kendi kendini besleyen bir organizma olarak görmek hep hoşuma gitmiştir.
İşin teknoloji tarafını takdir edelim ama matematik tarafını takdir etmezsem gerçekten kendime çok kızardım. İki mekiğin senkron ilerlemesindeki hassasiyet aynı milimetrelik açıda olacak şekildedir. Bunu sağlamak için kullanılan roketler çok hassas ve güçsüzdür. Uzayımızda ne kadar güçsüz o kadar hassas olduğundan bu incenin daha incesi hassasiyetlerde dünya üzerinden bu uzay araçlarını aynı milimetrelik açıda hareket ettirmek pek kolay bir iş değildir. Komutan Logar, ince görün! Gibi bir incelik.
Bu çalışmanın evrilebileceği noktalardan birisiyse dünyaya çarpacak ve tespit edilen bir göktaşının yörüngesini değiştirmek için güneşten mahrum bırakılması ya da tersi olacak şekilde güneş ışınlarını gök taşının belirli yerlerine yansıtarak yörüngesini değiştirilmesi olabilir. Elbette Proba -3 çalışması henüz o düzeye evrilmedi ancak çoklu uzay aracını milimetrelik açıda senkron şekilde uzun süre kontrol etme teknolojimiz ilerledikçe güneşimizden gelen ışınlarla dünyamızı koruyacak bir konuma gelebiliriz.
Bilim adım adım ilerler…
Bugün yapılan çalışmaların hepsi bahse konu çalışmanın çok ötesinde sonuçlar doğuracak ve etkileri bahse konu çalışmanın çok ötesinde olacaktır. Bugün başka bir galaksideki yıldızın resmini çekmeyi başarıyorsak bunun nedeni ilk teleskobu baz alırsak 400 yıldır mercek teknolojisi üzerine çalışmamızdır. 400 yıl geliştirdiğiniz mercek teknolojisi size başka bir galaksi hakkında bilgi veriyor. Mercek çalışmaları ilk yapıldığında bu ölçüde bir ilerleme öngörülebilir değildi ancak geldiği noktada daha ileriye gideceğini bilebiliyoruz. Proba – 3 gibi çalışmaların etki edeceği yenilikler öngörümüzün dışında çok büyük ilerlemeler sağlayabilecek potansiyele sahiptir.
Uzay çalışmaları ilk olarak pasif bir çalışmayla yetenek ve teknoloji geliştirmeye dayanır. Örneğin bu çalışmayı ileride Güneşten gelen ışınları kullanarak göktaşlarını parçalamak ya da yörünge değiştirmek için kullanmak gibi agresif bir çalışma için öncelikle o teknolojiyi daha güvenli şekilde geliştirmemiz çok daha sürdürülebilir oluyor.
Henüz yeterli kabiliyet ve teknolojiye ulaşmadan ilk çalışmayı göktaşlarını parçalamak ya da yörünge değiştirmek için yaptığımızda muhtemeldir ki uzay araçlarımız yok olacaktır. Belki ilk 50 uzay çalışmamız hüsranla sonuçlanacaktır. Güneş ışınlarını toplamak, belirli bir noktaya iletmek için gereken teknoloji ve kabiliyeti kazandıktan sonra ise bu aşamalar söz konusu olacaktır.